ABD’yi Saran Alevler Her Saatte Bir Futbol Sahası Kadar AlanıYok Ediyor
Her Şey Planlanmış Olabilir mi?
Amerika Birleşik Devletleri, tarihinin en yıkıcı orman yangınlarından biriyle karşı karşıya. Kaliforniya, Oregon ve Washington eyaletlerinde süren yangınlar, yalnızca doğayı değil, insan hayatını ve ülkenin ekonomi-politik dengelerini de alt üst etmiş durumda. Ancak bu felaket, yalnızca iklim değişikliğinin değil, politikaların ve rant odaklı kararların da bir sonucu olabilir mi?
Can Kaybı ve Hasarın Boyutu
Yangınlar, şu ana kadar 58 kişinin hayatını kaybetmesine ve 132 kişinin yaralanmasına yol açtı. Tahliye edilenlerin sayısı 30 bini aşarken, 7.800 bina tamamen yok oldu. ABD’nin Federal Acil Durum Yönetim Ajansı (FEMA), felaketin toplam maliyetinin 12 milyar doları bulabileceğini açıkladı.
Kaliforniya’da yangınlar nedeniyle 4.5 milyon hektar ormanlık alan kül oldu, 1.7 milyon hayvan habitatını kaybetti, bazı nadir türlerin ise yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu belirtiliyor. Bu, aynı zamanda atmosfere yaklaşık 1.8 milyar ton karbon salınımı anlamına geliyor. Uzmanlar, bu kadar büyük karbon salınımının yalnızca ABD’yi değil, küresel ısınmayı hızlandırarak tüm dünyayı etkilediğini belirtiyor.
Politikaların Sorgulanması
Yangınların %85’inin insan kaynaklı olduğu biliniyor. Ancak bu insan kaynaklı nedenlerin ardında yalnızca ihmal mi var? Bazı bölgelerde yangınların ardından devasa arazi geliştirme projelerinin başlaması, kamuoyunda soruları arttırıyor.
Yangın sonrası yanan alanlarda hızlıca başlatılan arazi geliştirme projeleri, bazı çevrelerce "rant fırsatçılığı" olarak eleştiriliyor. Kaliforniya’da son üç yılda yanan ormanlık alanların %12’sinin ticari projelere açıldığı resmi raporlarla doğrulanmış durumda. Peki, bu durumda yangınların ardında gerçekten kimler var?
Federal hükümet, yangınlarla mücadele için 3.5 milyar dolar bütçe ayırdığını açıkladı. Ancak bu rakam, fosil yakıt endüstrisine verilen 25 milyar dolarlık teşvikle kıyaslandığında oldukça düşük. Bu durum, ABD’nin enerji politikalarının iklim kriziyle mücadeledeki samimiyetini sorgulatıyor.
İklim Krizi mi, Sistem Krizi mi?
İklim değişikliği, yangınların şiddetini arttıran en önemli etkenlerden biri. Artan sıcaklıklar, düşen nem oranı ve azalan yağışlar, yangın riskini sürekli yükseltiyor. 2024 yılı, ABD’de şimdiye kadarki en sıcak yazlardan biri olarak kaydedildi ve bu sıcaklıklar, alevlerin hızla yayılmasına neden oldu.
Ancak bu yalnızca bir doğa krizi değil. ABD, fosil yakıt endüstrisine her yıl milyarlarca dolarlık teşvik sağlıyor. 2024’te bu rakamın 25 milyar dolara ulaştığı açıklandı. Aynı dönemde, yangınlarla mücadele için ayrılan bütçenin yalnızca 3.8 milyar dolar olması, iklim krizine karşı alınan önlemlerin ne kadar yetersiz olduğunu gözler önüne seriyor.
Felaketin Ardından Ne Yapılabilir?
Yangınların yıkıcı etkisi, sürdürülebilirlik konusundaki eksikleri bir kez daha gün yüzüne çıkarıyor. Uzmanlar, çözüm için şu adımların hayati olduğunu vurguluyor:
Kontrollü yakma teknikleri kullanılarak yangına yatkın bölgelerin temizlenmesi,
Yenilenebilir enerjiye geçişin hızlandırılması,
Yanan bölgelerin yapılaşmaya açılmasının tamamen yasaklanması,
Orman yönetiminde daha sıkı denetim ve bilimsel planlamaların uygulanması.
Alevlerin Gölgesinde Sorular
Bu yangınlar, yalnızca doğayı değil, insan güvenini de yakıyor. Hükümet yetkilileri her yıl daha fazla bütçe ayırıldığını söylese de yangınların sıklığı ve şiddeti azalmıyor. Kamuoyunda giderek artan bir şüphe var: Bu yangınlar gerçekten kontrol edilemiyor mu, yoksa birileri için fırsat mı yaratıyor?
ABD'nin alevlerle sınavı, yalnızca bir çevre felaketi değil. Arkasında ekonomik, politik ve sosyal boyutları barındıran bir kriz. Yangınlar söndüğünde geriye küller değil, yanıt bekleyen çok daha büyük sorular kalacak gibi görünüyor.