23 Nisan, Türkiye’de çocuklara adanmış tek resmi bayram olmasının ötesinde, dünyada benzeri olmayan bir vizyonun ürünüdür. 1920 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasıyla birlikte ulusal egemenlik halkın iradesine teslim edildi. Atatürk bu günü çocuklara armağan ederek, egemenliğin gelecekte de sürdürülebilmesi için çocukların iyi yetiştirilmesi gerektiğine dikkat çekti. Bu, yalnızca sembolik bir jest değil; çocukların haklarını tanıyan, onları toplumsal öncelikler arasına alan bir duruştu.
Bu özel gün, sadece bir kutlamadan ibaret değil. Aynı zamanda çocukların yaşama, eğitim alma ve eşit koşullarda büyüme haklarının hatırlanması gereken bir gün.
Her Çocuğun Yaşama Hakkı Aynı Koşullarda Korunuyor mu?
Yaşama hakkı, yalnızca hayatta kalmakla sınırlı değil; sağlıklı bir çevrede, güvenli koşullarda ve insan onuruna yaraşır bir yaşam sürme hakkını da kapsar.
Bugün dünya genelinde çocuklar farklı yaşam koşullarına sahip. Bazıları temiz suya, güvenli barınmaya ve sağlık hizmetlerine kolayca ulaşabilirken; bazıları için bunlar hâlâ bir ayrıcalık.
• UNICEF verilerine göre dünya genelinde her 6 saniyede 1 çocuk, önlenebilir nedenlerle hayatını kaybediyor. Bu, sadece sağlık sistemlerinin değil; temiz suya erişimin, sağlıklı gıdanın, güvenli yaşam alanlarının yetersizliğinin bir sonucu.
• 2023 verilerine göre yaklaşık 920 milyon çocuk, temiz içme suyuna düzenli erişim sağlayamıyor.
Bu tablo, her çocuğun yaşama hakkının pratikte eşit şekilde korunmadığını ortaya koyuyor. Bu eşitsizlik sadece bireysel değil; aynı zamanda yapısal bir sorun. Kirli hava soluyan, kuraklık yüzünden beslenme sorunu yaşayan veya iklim krizinin yarattığı afetlerde evsiz kalan çocuklar, yalnızca mağdur değil; mevcut haklarından dışlanmış bireylerdir.
Eğitim Hakkı: Rakamlar Ne Söylüyor?
Eğitim hakkı, çocukların topluma katılımını sağlayan en temel araçlardan biri. Ancak günümüzde hâlâ milyonlarca çocuk, bu haktan yararlanamıyor.
• Dünya genelinde 244 milyon çocuk ve genç, okula gitmiyor.
• Özellikle kriz bölgelerinde yaşayan çocuklar, savaş, göç ve ekonomik yoksulluk nedeniyle eğitimden tamamen kopabiliyor.
• Kız çocukları, birçok ülkede hâlâ erkeklere göre daha az eğitim imkânına sahip.
Bu rakamlar yalnızca ekonomik yoksunluğu değil, toplumsal adaletsizliği de gösteriyor. Cinsiyet eşitsizliği, mültecilik, dijital uçurum gibi nedenlerle milyonlarca çocuk, kaliteli eğitime erişemiyor.
Türkiye’de de tablo daha iyi değil: TÜİK verilerine göre, bazı bölgelerde okullaşma oranları hâlâ istenen düzeyde değil. Kırsalda büyüyen bir çocuk ile kent merkezinde büyüyen bir çocuk arasında ciddi fırsat eşitsizlikleri var.
23 Nisan’ı kutlamak, bu verileri göz ardı ederek mümkün değil. Eğitime erişimin her gün bir öncelik olması gerekiyor.
Çocuklar İçin Adil Bir Gelecek Nasıl Mümkün?
23 Nisan’ın gerçek anlamı, yaşanabilir bir gelecek sunabilmek. Bu da sürdürülebilirlik, sosyal adalet ve fırsat eşitliği gibi alanlarda somut adımlar atılmasını gerektiriyor.
Çocuklar doğrudan karar mekanizmalarında yer almıyor. Bu nedenle onların yaşamını etkileyen kararlar, yetişkinler tarafından alınıyor. Bu noktada hem devletlere hem de bireylere düşen önemli sorumluluklar var.
• Temiz çevre, sağlıklı gelişim için bir ön koşuldur.
• Nitelikli ve kapsayıcı eğitim, çocukları geleceğe hazırlamanın en etkili yoludur.
• Eşit fırsatlar yaratmak, çocukların potansiyellerini ortaya koymalarını sağlar.
23 Nisan, çocuklara duyulan sevginin bir günü değil; onların haklarını koruma ve geleceğe hazırlama sorumluluğunun hatırlandığı bir gündür. Sadece etkinlik düzenlemekle değil; yaşam hakkını, eğitim hakkını ve çevresel eşitliği savunmakla da anlam kazanır.
23 Nisan’ı kutlarken, sadece nasıl kutladığımızı değil, çocuklar için nasıl bir dünya kurduğumuzu da sorgulamalıyız, çocuklara karşı sorumluluklarımızı yeniden gözden geçirme günü olarak değerlendirmeliyiz.