Bugün 25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü. Dünya çapında kadınlar, hayatta kalma mücadelesini sessizce sürdürürken, bu özel gün, onların sessiz çığlıklarının duyulması için bir çağrı niteliğinde. Şiddet, yalnızca bireysel bir yıkım değil, aynı zamanda toplumun vicdanında derin yaralar açan kolektif bir sorun. Bu mücadelede, sesimizi yükseltmek ve birlikte daha güvenli bir dünya inşa etmek için hep birlikte hareket etmeliyiz.
Birleşmiş Milletler verilerine göre, dünyada her 3 kadından 1’i hayatının bir döneminde fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalıyor. Üstelik bu yalnızca bildirilen vakaların yansıttığı gerçeklik. Daha da ürkütücü olan, birçok kadının yaşadığı şiddetin asla istatistiklere yansımıyor oluşu. Bu durum, hem bireyler hem de toplumlar için çözümsüz bir döngüye işaret ediyor. Peki, bu döngüyü nasıl kırabiliriz?
Kadına yönelik şiddet, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en görünür yüzüdür. Yalnızca fiziksel veya cinsel saldırıdan ibaret değildir; ekonomik baskılar, psikolojik manipülasyonlar ve eğitimden yoksun bırakma gibi birçok farklı biçimde karşımıza çıkar. Dünya Bankası raporlarına göre, kadına yönelik şiddet, dünya ekonomisine yılda 1.5 trilyon dolar zarar veriyor. Ancak bu rakamlar yalnızca ekonomik kayıpları değil, yitirilen insanlık onurunu, özgürlüğü ve hayalleri de temsil ediyor.
Türkiye’de durum ne yazık ki dünya ortalamasının üstünde. 2023 yılında yapılan bir araştırma, Türkiye’de her 10 kadından 4’ünün fiziksel şiddete maruz kaldığını ortaya koydu. Bunun yanı sıra, cinayet vakaları giderek artarken birçok kadın şiddeti bildirmekten çekiniyor. Bu çekince, toplumsal yargılar, hukuki yetersizlikler ve şiddet döngüsünün kırılmasını zorlaştıran kültürel engellerden kaynaklanıyor.
Yalnızca Bireysel Bir Travma Değil!
Kadına yönelik şiddet, yalnızca bireysel bir travma değil, sürdürülebilir kalkınma hedeflerini de doğrudan tehdit eden bir durumdur. Birleşmiş Milletler’in 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi (SKA) içinde yer alan toplumsal cinsiyet eşitliği (SKA 5), şiddetin önlenmesinin temel taşlarından biridir. Şiddet, kadınların eğitim, sağlık ve iş gücüne katılım gibi temel haklarına erişimini engelleyerek ekonomik ve sosyal kalkınmayı yavaşlatır.
Ayrıca, şiddetin sürdürülebilirlik üzerindeki etkisi yalnızca bireylerle sınırlı kalmaz. Şiddetin olduğu toplumlarda sosyal bağlar zayıflar, çocuklar arasında psikolojik sorunlar artar ve kuşaktan kuşağa geçen travmalar oluşur. Bu nedenle, kadına yönelik şiddetle mücadele etmek, yalnızca kadınların değil, bir toplumun geleceğini korumaktır.
Harekete Geçmenin Zamanı
Şiddeti nasıl durdurabiliriz? Bu sorunun cevabı tek bir kişi ya da kurumda değil, kolektif bir çabada saklı.
Eğitim Şart: Toplumsal cinsiyet eşitliğini çocuk yaşta öğretmeye başlamalıyız. Kadınların hakları, özgürlükleri ve birey olarak değerleri konusunda farkındalık yaratmak, şiddeti önlemenin en etkili yollarından biridir.
Hukuki Düzenlemeler: Kadına yönelik şiddeti önlemek için güçlü hukuki mekanizmaların oluşturulması şart. Mevcut yasaların uygulanması kadar, yeni düzenlemelerle kadınların daha fazla korunması sağlanmalıdır.
Sessiz Kalmayın: Şiddete tanık olan herkesin sesini yükseltmesi gerekiyor. Komşunuz, arkadaşınız ya da herhangi bir tanıdığınız şiddet mağduru olabilir. Sessiz kalmak, suça ortak olmaktır.
Birlikte Daha Güçlüyüz
Kadına yönelik şiddetle mücadelede hepimize düşen sorumluluklar var. Bugün attığınız küçük bir adım, bir hayatı kurtarabilir. Bir kadın daha sesini duyurabildiğinde, bir çocuk daha güvenli bir geleceğe adım atabilir.
Bugün, kadına yönelik şiddetin gölgesinde kaybolan seslere kulak verelim. Unutmayalım ki sürdürülebilir bir gelecek, yalnızca kadınların eşit haklara sahip olduğu bir dünyada mümkün olabilir. Şiddete karşı mücadele bir gün değil, her gün bizimle olmalı.