İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre, Kara Cuma boyunca yapılan çevrimiçi alışverişlerden kaynaklanan karbon emisyonu, 429.000 arabanın bir yıl boyunca yola çıkmasıyla eşdeğer. Türkiye’de de benzer bir durum yaşanıyor; özellikle büyük şehirlerde artan kargo teslimatları ve atık üretimi, çevresel yükü daha da ağırlaştırıyor.
Nedir Bu Çılgınlığın Sebebi?
Kara Cuma’nın kökenine inmek, bu çılgınlığın neden bu kadar büyük bir etki yarattığını anlamak için önemli. 1950’lerde Amerika’da Şükran Günü’nün ardından başlayan Kara Cuma, başlangıçta ekonomiyi canlandırmak ve yıl sonu satışlarını arttırmak için bir fırsattı. Ancak yıllar geçtikçe tüketim kültürünün yükselişiyle, bu gün bir fırsat gününden bir “tüketim ritüeline” dönüştü. Bugün, yalnızca ABD değil, Türkiye dahil birçok ülkede insanların ihtiyaçlarını değil, arzularını doyurmak için sokaklara döküldüğü bir festival haline geldi.

Ancak bu kadar basit mi? Türkiye’ye baktığımızda, bu akımın getirdiği sosyal etkiler çarpıcı bir şekilde görülüyor. Her yıl sosyal medyada mağaza kapılarında oluşan uzun kuyruklar, kalabalıklar arasında çıkan kavgalar, hatta izdihamlar konuşuluyor. 2019 yılında bir zincir mağazada, indirimli ürünlere ulaşmak için yaşanan kargaşa sonucunda yaralanan insanlar oldu. Bu görüntüler yalnızca toplumsal bir problemi işaret etmekle kalmıyor, aynı zamanda bilinçsiz tüketimin ulaştığı tehlikeli boyutları da gözler önüne seriyor.
Peki, bu kadar çok tüketmek bize ne kazandırıyor? Daha önemlisi, doğaya neye mal oluyor? Kasım ayı boyunca yapılan alışverişlerin çevresel etkileri sandığımızdan çok daha büyük. Özellikle çevrimiçi alışverişlerde artan paketleme atıkları, lojistik süreçlerde kullanılan fosil yakıtlar ve tüketilen enerji, karbon ayak izini inanılmaz derecede arttırıyor.
Bu noktada sürdürülebilirlik kavramı devreye giriyor. Sürdürülebilirlik, yalnızca çevreye duyarlı olmak değil, aynı zamanda bilinçli tüketimi benimsemek anlamına da geliyor. Ancak Kara Cuma gibi tüketim odaklı etkinlikler, bu bilinci baltalıyor. İndirimlerin cazibesine kapılarak gereksiz harcamalar yapmak, hem cebimize hem de gezegenimize zarar veriyor. Öyleyse, daha az tüketerek, yerel üreticileri destekleyerek ve ihtiyaçlarımızı ön planda tutarak bu zinciri kırabilir miyiz?
Bunun yanında, bu indirim günlerinin toplumsal etkilerini de düşünmeliyiz. Tüketim kültürü, bireyleri yalnızca daha fazla almaya değil, aynı zamanda alınanlar üzerinden bir statü yaratmaya itiyor. Ancak bu döngü, bizi gerçek ihtiyaçlarımızdan uzaklaştırıyor. Daha fazla tüketmek, daha fazla tatmin getirmiyor.
Daha Fazla Tüketim mi, Daha Fazla Farkındalık mı?
Belki de artık şu soruyu sormanın zamanı geldi: Gerçekten ihtiyacımız olmayan şeylere mi para harcıyoruz? Daha az tüketerek, daha bilinçli kararlar alarak ve yerel üreticileri destekleyerek bu zinciri kırmak mümkün.
Kara Cuma yalnızca bir alışveriş günü değil, aynı zamanda bir bilinç sınavı. Tüketim kültürünün baskısına karşı durmak, hem bireysel hem de toplumsal bir sorumluluk. Doğru kararlar alarak ve sürdürülebilir bir yaşam tarzını benimseyerek, Kara Cuma’yı bir farkındalık gününe çevirebiliriz. Çünkü gelecek, yalnızca bilinçli bireylerin ellerinde şekillenebilir.
Kasım indirimlerinde gerçekten neye ihtiyacınız olduğunu bir kez daha düşünün. Her aldığınız ürün, yalnızca cebinizden çıkan bir miktar para değil, aynı zamanda doğaya bıraktığınız bir izdir. Bu izi ne kadar küçültebilirsek, geleceğimizi o kadar aydınlatabiliriz.